Çok beğenerek
okuduğum ve uzun süre etkisinden kurtulamadığım bir otobiyografik roman. Çok
şeyi anlayabildiğimizi zannedersek de, aslında yaşamadığımız hiçbir şeyi
anlayamıyoruz. Sefaleti, yoksulluğu biraz olsun hissedebilmek için bu kitabı
okumalıyız.
Açlığın nasıl
bir duygu olduğu, ancak bu denli güzel yansıtılabilir satırlara. Gazete
kâğıdına bulaşmış yiyecek artıklarının ve yağ bulaşığının aç bir insanı ne
kadar cezbettiği de, kitabın bende bıraktığı derin izlerin başında geliyor.
Yaşamdaki her
şey, bir çocuğun penceresinden farklı görünür. Angela'nın Külleri'ni de
ayrıcalıklı kılan, Frank McCourt'in gördüklerini, sefaletin izini bir çocuğun,
kendi çocukluğunun gözlerinden böylesine gerçekçi anlatmasıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder