31 Ağustos 2012 Cuma

Zencefil Ve Zencefilin Faydaları


Kimi zaman sabahları yataktan kalkamayacak kadar yorgun hissediyoruz kendimizi. Hasta mıyım acaba, diye düşünüyoruz ama sanırım yaşama karşı bir isteksizliktir bunun asıl adı. Stres, koşuşturmaca, zorunluluklarımız...

     Sonunda da hastalık kaçınılmaz oluyor. Çöküp kalıyor bağışıklık sistemimiz. Hemen ilaçlara saldırıyoruz alışkanlıkların verdiği sebeplerle. Böyle durumlarda zencefili deniyoruz ilk çare olarak.

     Cam bir kabın içerisine bir miktar bal ve toz zencefili karıştırıp, ağzını kapatıyoruz. Balı daha az, zencefili ise belirgin şekilde daha fazla ekleyerek oranlıyoruz. Gün içerisinde bir tatlı kaşığı almak yeterli geliyor. Duruma göre 15-20 gün bu uygulamaya devam ediyoruz. İhtiyaç halinde tekrarlıyoruz.

     Kısa sürede vücut direncimizin arttığını ve bedenimizdeki halsizlikten kurtulduğumuzu fark edebiliyoruz.

Adet Sancısı Nasıl Hafifler?


       Her kadın, mutlaka en az bir kere karşılaşır aşırı sancılı adet dönemi ile. Ama bazılarımız çok daha şanssızızdır ve bu ağrıları her ay mutlaka çekeriz. Bayılmanın eşiğindeyken de belli başlı problemler yaratacağını bilmemize rağmen, ağrı kesicilere saldırırız. Bu ağrı kesiciler, yoğun ağrılarımızı kısa bir süre içinde geçirerek ağır bir uyku hâli verir. İşte böyle dönemlerde ağrı kesici ilaçlara başvurmaktansa, ılık bir şerbet ile ağrımızı kısa sürede dindirebiliriz. Benim de sıkça başvurduğum ve çok memnun kaldığım şerbetimiz:

      Bir çay bardağı sıcak suya 2-3 yemek kaşığı şeker atıyoruz. Karıştırıyoruz ve şekerler eridikten sonra yudum yudum içiyoruz. 15 dakika sonra ağrılarımızın ciddi anlamda azaldığını görüyoruz.


27 Ağustos 2012 Pazartesi

Dereotundaki Kalsiyum


      Yoğurt, süt, peynir... Kalsiyum ihtiyacımızın bunlardan giderebileceği, tamamıyla benimsetilmiş bize. Bu yüzden eğer bir gün süt ve peynir türevlerinden bir tanesi geçmediyse boğazımdan, hemen tedirginlik başlar içimde. Oysa yeşil yapraklı sebzelerde de kalsiyum bulunduğunu duymak, beni çok mutlu etti.  Örneğin mis kokulu dereotu...

     Dereotundaki kalsiyum miktarı çok yüksekmiş. Zaten biz dereotunu salatalarda, yemeklerde bol bol kullanırız, ama bu bilgiyi öğrendikten sonra daha fazla yer vermeye başladık. Kahvaltımızda peynirle ya da yoğurdumuza katarak yemek gibi...




26 Ağustos 2012 Pazar

Yumurta Kabuğundaki Kalsiyum

 
     Yumurtaları kullanırken kabuklarının da bir besin değeri taşıyabileceğini hiç düşünmemiştim. O kadar sert bir maddeyi midenin eritebileceğini de hiç hesaba katmamıştım. Oysa yumurta kabukları bol miktarda kalsiyum barındırıyormuş. Sanırım asıl mesele, buradaki kalsiyumdan nasıl yararlanabileceğimiz olsa gerek.

     Yumurtaları kırmadan önce kabuklarını güzelce yıkıyoruz. Bunları bir miktar olana kadar biriktiriyoruz. Sonrasında rondodan geçirerek küçültülebildiği kadar inceltiyoruz. Bu kabukları her gün bir çay kaşığı alıp, suyla yutuyoruz. Düzenli olarak bir ay uyguluyoruz.

     Buradaki en önemli nokta, yumurta kabuklarının çok iyi yıkanmasıdır. Mümkünse bir bezden ya da bulaşık süngerinin yeşil tarafından destek almak gerekiyor; çünkü kabuklarda barınan mikroplardan enfeksiyon kapılabilir.
 

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Nezle ve Grip Çayı



     Bizim evde gribe yakalanan olduğu zaman ilk başvurulan yöntem, bu anlatacağım sihirli iksirdir. Tesirini ilk bardakta göstererek vücut direncimizi arttırıyor. Hem yapılışı kolay, hem de çok çabuk etki gösteriyor.
     Büyük bir bardak kaynar suya bir yemek kaşığı dolusu tarçın atıyoruz. Taze kesilmiş yarım limonun suyunu bu karışıma ilave ediyoruz. Son olarak da, bir tatlı kaşığı balı ekleyerek karıştırıyoruz. Bu çayı yudum yudum içiyoruz ve dopingimizi almış oluyoruz. Gün içerisinde 2-3 bardak içerek hastalık süresince uyguluyoruz.
     Önemli noktalardan biri, bala hiçbir halükârda metal kaşık değmeyecek olması, bir diğeri ise de, balı eklerken suyumuzun ılık olmasıdır; çünkü balımızın özelliğini bozmaktan kaçınıyoruz.


               
    

    

 




 

24 Ağustos 2012 Cuma

Kirpik Diplerindeki Kepeklenme


     Kirpik diplerimize yerleşen küçük kepekler, bizi hem görsel açıdan rahatsız eder, hem de kaşıntı yapar. Oluşan bu kepekler, zamanla kirpiklerimizin dökülmesine sebep olur.

     Akşam yatmadan önce serçe parmaklarımızla hafifçe süreceğimiz zeytinyağı, kirpik diplerimizin birkaç seferde temizlenmesini sağlayacaktır.

     E vitamini açısından çok zengin olan zeytinyağı, kirpik diplerini temizlemekle kalmayacak, ayrıca kirpiklerimizi de besleyecektir.


 




    

23 Ağustos 2012 Perşembe

Gözlerimize Çay Banyosu Yaptıralım

      Bir fincan çay ve yanında bir tane tarçınlı kurabiye, öğle saatlerinde vazgeçilmezlerim arasında yer alıyor. Sanırım bu ikiliye hayır diyemeyenler çoğunluktadır. Gözlerimizin de en az bizim kadar çay sevdiğini bilmiyordum.

     Bir gece önceki çay demini ılık olarak, derin ve küçük bir kabın içerisine ağzına kadar gelecek şekilde dolduruyoruz. Gözlerimizi bu çayın içerisine daldırıp, aç-kapa şeklinde tamamen ıslatıyoruz. Yaklaşık 5 dk yeterli geliyor.

      Bu iş için ayırdığımız kahve fincanı, göz banyosu için ideal oluyor.  İhtiyaç hâlinde bu kürü uygulayabilirsiniz.

     Hem kitap okuyorum, hem de bilgisayarda çok zaman geçiriyorum. İşte bu yüzden gözlerim çok yoruluyor ve sürekli arpacık çıkıyor. Gözlerim, bu banyodan çok memnun kalıyor. Hem yorgunluğunu alıyor, hem de arpacıkların çıkmasını engelliyor.

14 Ağustos 2012 Salı

İstenmeyen Tüylere Çözüm



      Biz, bir gayretle köklerini kurutmaya çalıştıkça, onlar, yenilenmeye devam ederler. Ömrümüz elverdiğince istenmeyen tüylerle mücadelemiz sürer. En azından geç çıkmasını istemekle yetiniriz. İşte bu tüyleri yok etmenin sırrı limonda gizlenir.


     İstenmeyen tüyleri herhangi bir yöntemle ama kökten aldıktan sonra, taze kesilmiş limon suyunu hemen bu bölgeye sürüyoruz. Ciddi anlamda bir yanma hissiyle acı çeksek de, sonuçları için buna değiyor.

        Tüylerin bir daha çıkma süresi uzuyor. Bu uygulamayı alışkanlık hâline getirdiğimiz zaman tüylerde incelme, azalma ve uzun süreli kullanımlarda tamamen yok olma söz konusu oluyor.

     Not 1:  Epilasyonun ertesi günü kese yapıp, limon suyunu öyle sürmek çok daha etkili oluyor.

     Not 2: Eğer bu limon suyunu bebe pudrası ile karıştırarak sürersek; uyguladığımız bölgede harika bir ten beyazlığı ve bebeksi yumuşaklık elde ediyoruz.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Acısız Epilasyon


        Nedir bizim bu epilasyon yaparken çektiğimiz acılar? Hepsini toplayabilseydik, bir tepecik oluşturabilirdik belki de. Hem ciddi anlamda canımız yanıyor, hem de bir türlü kurtulamadığımız minik tüyler, can sıkıcı oluyor. En kötüsü de, hava şartları, bizi çok zorluyor. Örneğin; sıcak havalarda cilt nemlendiği için epilasyon yapmak iki katı zorlaşıyor.

     Ama bebe pudrası, bunların hepsine birden çözüm oluyor.

     Epilasyon öncesinde pudramızı güzelce sürüyoruz. Daha sonra, uyguladığımız yöntemi kullanarak, istenmeyen tüylerden kurtuluyoruz.

    Çektiğimiz acıyı ciddi anlamda azaltıyor. Özellikle de epilasyon aletine gelmeyen minik tüylerin kolaylıkla makineye tutunmasını sağlıyor. Bir de uygulama yapacağımız bölgenin nemlenmesini engelleyerek, süreci kısaltıyor ve işlemimizi inanılmaz kolaylaştırıyor.

Adet Sancısına Son



     Başıydı, sonuydu derken neredeyse her ayından bir haftasını çalar ömrümüzün. Çektiğimiz ağrılar, mide bulantıları, hâlsizlik, aldığımız ağrı kesicilerin etkisiyle sürekli bir uyku hâli kalır geriye... Bu ay bittikten sonra bir dahaki ay hiç gelmeyecekmiş gibi unuturuz adet dönemlerimizi.

     Çoğumuz bilmeyiz bu güzelim çiçeğin çare olabilmek için kırlardan bizi izlediğini. Hiçbir zaman da bilemeyecektik, eğer İbrahim Saraçoğlu söylemeseydi papatyanın mucizesini.

     Kaynamakta olan bir bardak suyun içerisine bir tutam kuru papatya atıyoruz. Ağzı kapalı olarak 5 dk kısık ateşte kaynatıyoruz. Hafif ılıyınca süzüp, çayını içiyoruz.

     Her adet döneminden 3 gün önce başlayarak, bu dönem bitene kadar günde bir bardak içiyoruz. Zamanı ise sabah kahvaltısından ya da akşam yemeğinden yarım saat önce.

    Poşet çay değil de, kırdan toplanmışı çok daha etkili oluyor. Düzenli kullanımdan sonra ağrılarda ciddi anlamda azalma oluyor, mide bulantısı vs hiç kalmıyor. Bedendeki problemleri azalttığı gibi ruhsal gerginliği, huzursuzluğu da zamanla ortadan kaldırıyor.

     Ben bu kürü 6-7 ay uygulayıp bırakıyorum. İhtiyaç hissettiğimde tekrar baştan alıyorum. Adet dönemlerim ciddi anlamda rahatladı ve yaşantıma büyük bir kolaylık sağladı.

     Bu bilgiyi bize ulaştıran İbrahim Saraçoğlu'na çok şey borçluyum.

    

10 Ağustos 2012 Cuma

Paraben


      Paraben,  paraben, hep paraben. Madem bu kadar zararlı bir madde, neden her şeyin içerisinde o var?
      Duyduğumdan beri sürekli panik içerisindeyim. Elime geçen her ürünün içeriğine bakar oldum ama ben yoruldum, paraben yorulmadı.
     Kremler, şampuanlar, vücut jelleri, parfümler, makyaj malzemeleri, saç boyaları... Başta meme kanseri olmak üzere birçok zararları varmış.
    Bu ürünler günlük yaşantımızı çok kolaylaştırıyor ve olmazsa olmazlarımız. Ama feragat edebildiklerimiz de olmalı. Bazı ürünlerden tamamen vazgeçmekle birlikte alternatifini arıyorum sürekli. Doğal olana yönelmeye fazlasıyla önem veriyorum.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Dudak Dolgunlaştırma


    Bunu ilk duyduğumda soru işaretleri belirmişti kafamda, ama denemekte sakınca görmedim. Bilgileri mantık süzgecinden geçirdikten sonra, arta kalanları uygulamakta bir sakınca olmadığını düşünüyorum.

     Dişlerimizi fırçaladıktan sonra aşağıdan yukarıya doğru fazla bastırmadan dudaklarımızı da fırçalıyoruz. Sonrasında bol suyla yıkayarak nemlendirici sürüyoruz, kurumasını engellemek için.

     Bu bir peeling yerine geçtiği için dudaklara doğal bir pembelik ve dirilik geliyor. Üzerine süreceğimiz ruj, çok harika duruyor. Ölü tabaka yok olduğu için pürüzsüzleşiyor. Eğer dudak fırçalamayı alışkanlık hâline getirebilirsek, doğal botoks etkisi gösteriyor ve dudaklar daha belirgin oluyor.

     İkinci katkısı ise ağız kenarları ve dudaklarımıza yerleşen bakterilerden de kurtulmuş olmamız.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Ayak Bakımı


      Zeytinyağı, E vitamini barındırdığı için cildi besler.

     Ayçiçek yağı da bol miktarda nem barındırarak, cilde nemi hapseder ve harika bir kayganlık verir.

     İşte bu yüzden, her ikisini karıştırıp ayaklarımıza masaj yaparak yediriyoruz. Sonrasında üzerine bol limon suyu sürerek masaj yapmaya devam ediyoruz. Limonu sonradan sürme sebebimiz; bu yağların ayaklarımıza daha derinden işlemesi ve yağlılık hissini azaltmasıdır. Ayaklarımız bu karışımı emdikten sonra bir çorap giyerek yatabiliriz.

     Sonuçlarından çok memnun kalacaksınız. Hem yumuşacık, hem de kaygan bir ten hâlini alıyor. Ellerimize de uygulayabiliriz.

     El ve ayak bakımlarını gece yaparak uyumak, daha faydalı sonuçlar veriyor; çünkü sabaha kadar kalarak hem daha uzun süreli bekletme şansımız oluyor, hem de hücrelerimizin yenilendiği saatlerde cildimiz, toprağın suya kandığı gibi bütün vitaminleri içine hapsediyor.

 






7 Ağustos 2012 Salı

Güzel Ellerin Sırrı


     En başta ellerimiz yaşlanıyor galiba. Ya da sürekli ön planda oldukları için, gözümüze ilk önce ellerimiz çarpıyor. Yaz-kış fark etmiyor. Sürekli nem ve bakım istiyor. Su, sabun, deterjanlar hepsi aleyhimize işliyor sanki. Bizi erken kırıştırmak için birbirleriyle yarışıyorlar.

     Çoğu zaman, kullandığımız günlük kremler yeterli gelmiyor.

     İşte portakal ve greyfurt burada devreye girerek bize kalıcı ve harika güzellikler getiriyor. Çok fazla zaman ayırmaya ve itina göstermeye gerek yok. Kendimize şirin bir meyve tabağı oluşturduğumuzda, bir dilimini de ellerimize ayırarak çok kazançlı çıkabiliyoruz. Bir dilim greyfurt ve kimi zaman da portakalı ellerimize yedirerek daireler şeklince masaj yapıyoruz. Sonrasında da yumruklarımızı açıp kapatarak bu meyve sularını ellerimizin iyice emmesini sağlıyoruz. 20-30 dk beklettikten sonra bol suyla duruluyoruz.

     Sonucu ben yazmayacağım. Deneyin, kendiniz görün ilk seferdeki farklılığı. Alışkanlık hâlinde getirip uzun süreli kullanımın sonuçlarını da yine zamanla görmüş olacağız.



6 Ağustos 2012 Pazartesi

Kuru Ciltlerin Bakımı



      Annemin cildi çok pürüzsüz ve güzeldir. Cildinin çok hassas ve kuru olması, bizi birazcık yordu ve araştırma yapmamızı sağladı. Aşırı kuru olduğu için günde çok kereler nemlendirici sürmesi gerekiyordu; aksi halde inanılmaz gerilip çatlıyordu. Zaman zaman pul pul soyulmalara kadar gidiyordu. Zetinyağını dahi sürdüğünde, yüzünden anında yok olacak kadar emilim sağlıyordu.

   Kuru ciltlerin ya suya ya da yağa ihtiyacı olduğunu öğrenerek, hem yağ bazlı, hem de su bazlı kremler denedik. Birçok markanın hassas ve kuru ciltler serisini kullandık ama nafile. Bu kremler yetersiz geldiği gibi bir de alerjen durumlar söz konusu oluyordu. Doktorun da önerileri çözüm olamıyordu.

   Cildimiz her geçen gün daha da hassaslaşıp, döküntülü ve kırmızımsı hallere bürününce bu nemlendiricilerden ister istemez vazgeçmek zorunda kaldık.

   Hassas cilde zarar vermeyecek üç tane meyve tespit ettik: Salatalık, elma, siyah üzüm.

   Salatalığı ince dilimleyip, yüzümüze yerleştiriyoruz. Elmayı kabukları ile beraber rendeleyip suyunu çıkarıyoruz ve kompres yapıyoruz. Siyah üzümün de suyunu sürerek cildimizde bekletiyoruz. En az yarım saat bekletiyoruz. Dönüşümlü olarak meyveleri kullanıyoruz. Harika sonuçlar alıyoruz.

      Burada en ince nokta; bu meyvelerin pazardan, köylülerin yetiştirmiş olduğu tazecik ürünlerden tek tek seçilerek alınmış olmasıdır.

    Annemin cildinin bu kadar kuru hâlden böyle sakinleşmiş bir cilde dönüşmesi bizi hem çok şaşırttı, hem de çok mutlu etti. Bu meyvelerin taze olması ve bekletilmeden vitaminlerinin cilde verilmiş olması çok işe yaradı. Canım annem de artık sadece herkes gibi gün içerisinde bir kere sürmüş olduğu nemlendiricisiyle yetinebiliyor. Uzun uğraşlar sonucunda alkolsüz ve parabensiz bir nemlendirici artık yeterli geliyor. Hiç krem sürmediği günler dahi oluyor.

 


   


1 Ağustos 2012 Çarşamba

Kefir Maskesi



    Deneyimlemiş olduğum ve sonuçları itibariyle beni tatmin eden bilgileri paylaşmayı çok seviyorum. Başka birisinin de deneyip, aynı heyecanla aldığı sonucu bana iletmesinden de ayrıca hoşlanıyorum.  Kendimizi iyi hissetmek için yapacağımız yegâne şeylerden biri de bu maskeler olsa gerek.

     Bize yetecek kadar, özellikle evde yapılmış kefiri yüzümüze, dekoltemize ve hatta ellerimize hafif masaj yaparak, aşağıdan yukarıya güzelce yediriyoruz. Göz çevresi de dâhil. Bunu fırçayla, pamukla falan değil, aksine ellerimizle hissederek sürüyoruz. 20 dk beklettikten sonra direkt duşa giriyoruz; çünkü yağlı bir içerik olduğu için kokusu biraz sıkıntı yaratabiliyor.

     Bu maskeyi duştan önce yapıyorum ve sonrasında yıkanıyorum.

     Aynaya baktığımda cildimin çok tazelendiğini ve parladığını görüyorum. Bir kere yapmış olmak dahi cilde bir can veriyor. Çevredekilerin hemen dikkatini çekiyor zaten. Hangi kremi kullandığımızı sorarız ya bıkmadan!

     Kurtarıcı maske diyorum ben buna. En sevdiklerimizi görmeden hemen önce,  kameralara kaydetmek istediğimiz anların hemen önünden yapılacak bir güzellik iksiri.

  
Daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilmek için http://www.fiskosta.com/kefir-maskesi.html  
  
   Sivilcelerinize kesin çözüm

  Doğal yüz temizleme losyonu